Salı, Mart 9

huzura soyulacak meyveler aranıyor

yok yok mavi olmaz. bordo ya da gri olacak hırkası. gri dediysem öyle açık gri değil, fümeye çalan hani, ondan. kurulmuşuz sağlı sollu koltuklara, ortada fiskos masası. haberleri seyrediyoruz. öyle elim boş durmasın diye örüyorum, kime dediklerinde ne biliyim biri giyer diyorum. sarı yünden. onun kucağında bir leğen, leğenin içinde huzura soyunacak elmalar, portakallar ve kısım kısım ayvalar var. konuşmuyoruz pek. arada soru soruyor, hmm diyorum şişten ilmek sayarken. onaylıyorum ne derse. sinirlenmiş biraz ajansa. memleket diyor, nolacak bu memleketin hali. bilmem diyorum, hayırlısı neyse o olsun. hayırlısının ne olduğunu bilmiyorum.
meyveler sonra, bir bir leğenden bıçağa geliyor. uzun uzun, emek emek elmaları soyuyor. üzerini temizliyor iyice, dilimliyor. çekirdeklerin olduğu yeri yarım ay şeklinde kesiyor, dilimi, bıçağa saplıyor. al diyor. bana değil televizyona bakıyor. dedim ye pek konuşmayız biz. bıçağa saplanmış elmayı kurtarıyorum, bir dilim de kendine alıyor, yiyoruz. portakallar sonra, bıçağın ucuyla çiziliyor. sararan ellerle parçalara bölünüyor eşitsiz. uzatıyor bir tane, al diyor, alıyorum. peçete diyorum, dur peçete getireyim. lüzumu yok, ellerimi yıkayacağım diyor, peki diyorum. haberler bitiyor, meyveler bitiyor, sarı yünüm bitiyor. olsun, yarın pazara uğrar birer kilo huzura soyulacak meyve alırım. yün sonra, 2 yumak yeter.