Cumartesi, Nisan 24

beslendiğim

bir tasvir arıyorum. sözler bitmiş, kelimeler birbirinin peşine eklenmiş tükenmişken, öykümü anlatacak bir tasvir arıyorum. dosdoğru söylenecek gibi yavan, soyut merdivenlerden çıkar gibi de zor olmasın istiyorum. 23 nisan'da hazırladığımız elişi kağıdından süsler gibi olsun. dönenlerden. dönünce renk değiştirenlerden. öyküm de benim gibi renk değiştirir.
ben en çok şimdilerde sadece sosyete pazarlarında kalan kese kağıtlarının rengini severim.
tasvir arıyorum ki ben de anlamıyorum neler oluyor? bir şey bazen, hani demiştim yine, girip soluk borumdan midemi çeviriyor. elimle itiyorum ya sonra delsin diye iyice. delsin diye hani elim anılar arıyor, buluyor. deliyor o da. midemin suyu meme uçlarımdan sütyenimi ıslatıyor.
benden çıkanı, içimden geleni mide suyuyla besliyor. bir tasvir arıyorum ki unutayım, ben de inanamıyorum, neden birden oluyor? birden değil de hani, var elbet bir sebebi.
omzumdaki melekleri düşürüyorum, düşürüyorum ki yalnız kalayım bir an olsun.
ne kadar da bilinçli nefes alıyorum inadına. beni bilen beslendiğim, nedir bir bilseydim, bir inansaydım olmayacağa, bir sevseydim özendiğimi sevdiğim kadar seni, bir gelseydin de cinayet mahalline, gelseydin de yere senin için çizdiğim tebeşirden adamı görseydin.
cinayeti ben işledim.
öyle büyüktür ki beslendiğim, öyle büyüktür ki ikimize de yeter büyüttüğüm. midemin en acı suyuyla beslediğim, öyle büyüktür ki ikimize de yetecek kadar su vardır. omzumuzdaki cesetleri, kokuşmuşlar ya yokken, suya bırakıp izleriz, uzaklaşırken kalanları paylaşırız. cevap veremeyeceksen beslendiğim, karışma suyuma, karışma ki bulandırma.
soruyorum sadece.