Pazar, Aralık 19

ben yaptım, kendime

hakim çok düşündü. iç çekerek başını önüne eğdi. karar vermekten öylesine sıkılmıştı ki, ağırlığını taşıyacak bir omuz hayal etti, susacağı bir. 
savcıya baktı. savcı da yorgun görünüyordu. sağ elini başına getirdi, başının ağırlığını kendi eline verdi. 
son kez soruyorum dedi hakim, son kez soruyorum. bu saatte bizleri, beni ve savcıyı neden kaldırdın? 
bilmiyorum dedim, mahkemenin kurulmasını ben istemedim. ben istemedim ki sizler de üzülün. ben istemedim anlamsız karanlığın mahkeme koridorlarını aydınlatmasını, istemedim.
bilmiyorum...
benim kalemimin ucu daha iyi yazsın diye açarken kırıldı. topuklarım acıdan ya da soğuktan değil, bakımsızlıktan çatladı. nasırlarım demir döverken değil, gece kalkıp hakim ararken karardı. başımdaki yarık mesela, çıralı bir sobanın kızgın maşasıyla değil, samimi köyümün tatlı meyvesiyle kanadı. 
odayı boşaltıp ışığı ben kapattım. daha çok korkayım diye palyaçoyu odaya ben aldım. bıçağı ben tuttum, façamı ben attım. kendi isteğimle kanımı suladım, yaramı acıttım. 
daha çok ağlayayım diye soğanları ben doğradım.muz kabuklarını yere attım, kayıp düşeyim diye olanca gücümle koştum. ben açık bıraktım ocağı canımı yakmak için. 
bir gruba mensup olamadım, varolanı savunamadım, bir yazara aşık olamadım, beni anlayana saygı duyamadım. aşağılamaktan çok aşağılanmaktan korktum, yargılamaktan çok yargılanmaktan.  
şahit istemeyin ne olur. istemeyin tutarsızlıklarımın müsebbibini.
delil yetersizliğinden beraat ettirmeyin, cezayı bana bırakmayın.