Perşembe, Nisan 8

avucum uyuşmuştu

ve işte garip evet bazen. ben de faytonların atlarından korkmuyorum, faytonu 'büpphh nehhh' diye süregelen o amcalardan çok korkuyorum. onlar ki bıyıklı insanlar.
sızlıyor boğazımın cücüğü, acıyor sanki yer elmasını bütün yuttum.
acırım çok. küçük minik eller görünce de garip bir ses çıkarırım. o garip ses çok sevme sesi gibi bir şey.
bir şarkıda kopar bazen tendon bağlarım. parmak ucunda kalkıp kapı eşiğine dokunurken olursa düşerim. kolum kar soğuğu sızısı yaşar, karıncalanır, biter.
film izlemek isterim her şeyden haberim olsun. sorarlarsa tuvalete gitmek dışında işlerim de var.
kitaplar alırım çok fazla. o kitapları bazen hızlıca okurum. bazen gözüme örümcekten ağlar, sümükten salyalar akar, kitapları sevmem.
birini çok severim. zaten çok severim, sonra o evi birinin üzerine yaparım, üzerine kira veririm.
yine de kapıyı çekip çıkıyorlar mı nedir. duvarlar pamuk pamuk nem atmış.
boya kokusu hoşuma gidiyor ama bazı boyalar kokmak istemiyor. yağlı ve fırçayı sevmiyorlar.
günah işlesem nolur? çok üzsem kimini nolur?
kısım kısım kesiliyor sesleri. gitmiş olmalı brütüsler. brütüsler benim evlerimde oturdular. fayanslarda yağ tabakaları oluşmuş, kızartmadan söylemeliyim. koktu sanki anahtarı içerde unuttum.
atlı karıncalar var, hiç görmedim gerçeğini. ona benzer şeyler görmüştüm lunaparklarda ama tahtadan atları görmedim ki. görmedim evlerimde oturanlar o atların hangisine binmişlerdi. o atları severmilerdi çok?
çok önceden babam beni ata bindirdi. fotoğraftan gördüm. babamın bıyıkları siyahmış o fotoğrafta. ben çok mutluyum babamın yanında, o fotoğrafta. babam atı tutmuş eğerinden çok acıtmıyor di mi atı? beni acıtmıyor baba.
bir tane daha fotoğraf var. orda annem de var. ben ortadayım, bir elimde annemin, bir elimde babamın avucu var. ağladım görünce ilk. avucum acıdı çok ama. terledi bi de avucum.
öyle.