Çarşamba, Temmuz 27

Amy'ye

Fante’nin “minik köpek”i öldüğünde Meksika usulü bir yemek yedik ve kilisede Pazar çanları çalıyordu.
Böylelikle Bandini, varoluşunun mihenk taşını bilinçdışına düşürdü.
Biz seninle gülüyorduk.

İlerlediğimizi düşünüyorum. Geriye doğru bakabildiğim zamanlarda, ya da geriden bir yerlerden ekmek isterken.
Geriye imrenerek değil iğrenerek bakan bir dudak büzüşmesi kadar çetrefilli bir delirişti bu.
Sonra gıpta kelimesi karşılığını buldu.

Birini haşlanmış mısırın suyunu yudumlar gibi doğasıya sevdiğinde, tüm bulgularını varoluş hikayene ataçlayan devlet memurlarıyla kavga etmiştim.
Dosyayı kapatmak niyetindeler. Ben ısrar ediyorum.  Ölümle eş değer bir savaşsızlıkla başa çıkamazsın, biliyorum.
Sonra çoklarının istediği düzleme takılır düşersin ve ölesin gelir.

Karşılaştırmalı edebiyat yaparken 8 yaşında değildik ama fark bulmaya meyil ettik.
Bizde de var.
Farkların bizi farklı yaptığı ruhani bir inanışın gemisine bindik.
Sen ikinci kadehteyken beni deniz tutmaktaydı, kustum.

Büstün, kabul edenlerin sırtında High Hopes’un içinden geçerken,
Syd Barret kadar gerçek bir yokoluş yaşanıyordu.
O zaman Syd 27 değil, 48 yaşındaydı.
Yargılandığı kabulcülerin taburesindeki son 12 yılından yiyordu.

Kabul etmediğinde mahkeme celbi posta kutusundan çalınmış,
Gemiden düştüğünde kararın okundu, biz dinlemedik.
Sen ölümle arınıyordun.
Dalga sesi iç savaşının tüfeklerine denkleştiğinde duyamadığın bir mesnevi okuduk:
“We only said good-bye with words”