Perşembe, Eylül 15

kuru kayısı kıvamında bir dizi kıvrım 1


derken gül gül öldüm ki ağzımı toparlamaya kalmadan zil çaldı.
zile doğru yürüdüm. kapıda elinde kahve fincanı ile duran alt komşum kezban teyzeydi. 
kanaatimce tüm alt komşuların bir ismi varsa bu da kezban olmalıdır. çünkü kezban ismi oldukça sıradışı bir naiflikle örülmüş bir gizemi gizler. apartmanınızın girişindeki zillere daha dikkatli bakın! kezban ismini gördüğünüzde şaşıracaksınız. merhaba kuantum!
kezban teyze bir tutam nanem olup olmadığını soruyordu. cevabım şu oldu: var.
neyseki pek beklemeden ağzındaki baklayı çıkardı. bir çorumlu olarak kayseri mantısı yapmıştı. yağını ocağa koymuş, altını açmıştı. o demeye nanenin olduğu küçük plastik kutuda nane kalmadığını farketmişti. bende fazladan biraz nane varsa verebilir miyimdi. bundan gerçekten memnuniyet duyacaktı falan. 
peki deyip fincanı elinden aldım. kapıyı aralık bırakıp mutfağa geçtim. antep'ten aldığım bakır cezvemi çıkarıp, kezban teyzenin verdiği fincanı ağzına kadar su ile doldurdum. suyu cezveye zerk ettikten sonra bir tatli kaşığı türk kahvesi ekledim ve kısık ateşte pişmeye bıraktım. 
köpük kenarlardan ortaya doğru hareket etmeye başladığı gibi kahveyi ocaktan aldım. fincana dökerken sigara paketimde yalnızca 20 adet sigaradan firar eden tiynetsiz tütünlerin olduğunu farkedip kapıya koştum.
kezban ablaya bir dal sigarası olup olmadığını sordum. yelek cebine uzandı ve bir dal uzun marlboroyu elime tutuşturdu.
saol deyip içeri geçtim. kahvemi ve sigaramı alıp balkona çıktım. ve fakat kapının eşiğinden balkona varan yol boyu aklımı kemiren sorunun pençesinden kurtulamadım.
uzun marlboro neden bu kadar kısaydı?
bu sorunun verdiği derinlikle balkondan ufuklara daldım. kimi gemiler batırdım, gizemimde ne canlar yaktım.
kahvemi bitirip telzevisini çalkaladıktan sonra fincanı kendim taraf kapatıp kapıya koştum.
çünkü evli değildim.
kezban abla evliydi.
kezban abla aynı zamanda çorum'luydu.
evlilik yüzüğünü alıp alamayacağımı sordum. bir iki çevirip altın yüzüğünü avcuma bıraktı. 
balkona gidip yüzüğü fincanın üzerine bıraktım.
bir taşım soğuduktan sonra halimi öğrenme isteği ve arzusuyla kezban teyzenin yanında bittim. 
fincanı kaldırıp bir iki damla tabağa salladı. 3 sayısının gizemine inanmama yetecek kadar cümle kurduktan sonra soğumadan yıka da tutsun dedi.
peki deyip mutfağa geçtim. fincanı yıkadım, ocağın yanındaki bezle kuruladım.
fincanın içine bir tutam nane koyduktan sonra kapıya geri döndüm. kezban teyze teşekkür ederek evine doğru yuvarlandı.
kapıyı ardı sıra kapatıp salona geçtim. derken derken uyuya kalmışım.
ve bu tip şeyler.

Hiç yorum yok: